28 Nisan 2009 Salı

23 Nisan 2009 SİVAS Hatırası :)

23 nisan tatilini fırsat bilip, Sivas'a günübirlik bir geziye gittik:)
Hesapta sadece Tokat il sınırlarından çıkmak, farklı bir şehre kendimizi kaptırmak, tanınma ve selamlaşma telaşı olmadan özgürce gezmek vardı. Fakat; bir daha bu coğrafyaya dönmeme isteğimizin bir parçası olarak, tekrar bu şehirleri görmeyeceğimizi düşünerek, bir selamlaşma bir veda gibiydi bu gezi..içimizde kalan, '' bir dahaki sefere '' dediğimiz şeyleri yapmak ve bir dahaki sefere olmamasını diler gibiydik o gezide...
Önce Sivas otobüsünde yapılan nefis sabah puaçaları ile kahvaltı
Geçtiğimiz yerlerde, kıştan kalma bahar manzarasının tadını çıkarma
Sivas a varış
otogardan şehir merkezine, taksi şöförü beyefendinin muhabbeti ile, gidiş
Henüz sabahın çok erken saatleri olduğu için şehir sessiz, şehir ıssız, şehir temiz, şehir güzelleşmiş....
Önce İstasyon Caddesi'nde bir aşağı bir yukarı gezme
Ardından da kendimize Çifte Minare' nin içine atıveriyoruz:)
Sivas'ı gördüm göreli Çifte Minareyi çok beğenirim ve hep hayıflanırdım '' neden elimizdeki değerlere sahip çıkmıyoruz '' diye...
Ama kesinlikle sözümü geri alıyorum; Çifte Minare ve çevresi harika olmuş, süper bir restorasyon projesi yürütülmekte ve sonlandığında şahane olacak gibi görünüyor. Kesinlikle olması gereken yapılmış; yapanların eline, yüreğine sağlık:)
Tabii Çifte Minare içindeki gümüşcüye uğramadan olmaz demi,
e aldık bişeyler işte, eşimden hediye:)
Daha önceleri tv.de izlediğimiz bir belgeselde; Sivas'ın bıçakçılık konusunda çok ünlü bir şehrimiz olduğundan ve bu işi de en iyi; Erzincanlı Hafızoğlu İbrahim Argut Usta'nın yaptığından söz ediliyordu..
Hazır Sivas'a gelmişken, değerlerimizi yaşarken yerinde görmek, el emeğinin tadına yerinde varmak için, ustayı bulmaya karar verdik..
Eşim yolda iki amca buldu ve onlara ustanın yerini sordu; Türk Milleti olarak en sevdiğim özelliklerimizden birine bir kez daha şahit olduk ve çok mutlu olduk tabii...
O amca, o gün çarşıya inen köylülerden biriymiş. Çarşıda işlerini sırası ile halledip evine dönecek fakat karşısına biz çıktık..Ve amca ne yaptı; işi gücü bıraktı, sırayı falan bir kenara koydu ''bende zaten gidecektim, sizi ben götüreyim '' dedi ve eşimin koluna girdi..
Muhabbet ede ede, tanış çıka çıka ( evet evet dünya gerçekten küçük; Çanakkale'li birileri zamanında amcanın kiracısı olmuş, eşiminde Çanakkale'li olduğunu öğrenince...) sanayide, küçük, kendi halinde, aynı tv.belgeselinde gördüğümüz o karedeki gibi, dükkanında bir kenarda oturan yaşlanmış ama dinç görünen İbrahim Usta.
Babası zamanında Sivas'a gelmiş ve burada bıçakçılık yapmış. Babası vefat ettikten sonra eniştesi ve abisinin ustalığında çıraklığa başlamış.
Babası Erzincanlı Hafız Ahmet Münir Efendi. zamanında 35 cm. büyüklüğünde elliri ile yaptığı bir hançerin namlusuna, talik hatla şunları yazmış:
'' Gılafından çıkarmak istersen hançer-i hun-rizi
Meyanında gören düşman hassedden çak eyler ''
O hançeri bir kere görebilmiş İbrahim Usta; sahibi temizlenmesi için kendisine getirdiği zaman.
Israrlara rağmen o hançeri adamdan geri almamış ve bir daha da görmemiş...
İbrahim Usta o kadar dolu biri ki; hat yapıyor, arapça ve farsçadan çeviriler yapıyor ve çeviri kitaplar yazıyor..çok yönlü olması beni o kadar şaşırttı ki, takdir etmenin ötesi varmı, öyle işte...
Hayata bir daha başlasa; '' iyi bir hattat, üstün nitelikli bir müfessir ve cenab-ı hakk'a tam kavuşmuş bir veli olmak isterdim'' diyor.
Sanatına saygıyla eğildiğim gerçek bir üstad....
E tabi bizede bir bıçak yaptı, hemde gözümüzün önünde, onu izlemek müthiş bir keyifti...Üzerine ricalarımızı kırmayarak Mevlana' nın şu dizelerini yazdı:
'' Ah bu Aşk benim bütün hallerimi değiştirdi
Bu Aşkın ateşi kalbimi yaktı cayır cayır
Her nereye baksam Sevgili'nin cemalini görmekteyim
O yüce sevginin adına yemin olsun ki
Ve ayetlerinin adına
Durum böyledir, bu gerçektir.''
MEVLANA
Bugüne dair güzel fotoğraflar var..:) ama sonra.....

17 Nisan 2009 Cuma

Avatar !


Kısa süre önce öğrendiğim bir bilgiyi sizinle paylaşmak istiyorum dostlar:
Şu hani senelerdir msn de yazışır dururuz da,
Her birimizin konuşma penceresinin üst köşesinde bir resimciği olur ya,
Biz o resme hep ''pencere resmi'', vs. demez miydik?
Meğer onun adı avatar mış... en azından artık öyle deniyormuş.
3 boyutlusu, çizgiseli, photoshoplanmışı, shoplanmamışı...vs.
O kadar çeşitli ki o kadar olur yani:)
Bu bir iş sektörü imiş ve bu işle para kazananlar, avatar üretenler varmış..
Cahilliğimi sizinle paylaşayım dedim:)
Güzellikleri paylaşmak adına , her zamanki gibi:)

8 Nisan 2009 Çarşamba

GAFUR UZUNER

Lebriz' de dolanırken bu kırmızı laleler çok dikkatimi çekti ve hemen kime ait olduklarını bulmak istedim. Beni bilenler , lale takıntımın ne boyutta olduğunu bilirler:) Bu tanıdık yüzü sizlerle de paylaşmak istedim.
Ankara`da doğdu. Resme ortaokul yıllarında Devlet Güzel Sanatlar Galerisinde, Eşref Üren ve Osman Zeki Oral`dan dersler alarak başladı.
1980 yılında Gazi Eğitim Enstitüsü , Resim bölümünden mezun oldu.Resmin yanı sıra; Devlet Konservatuarı ve DTC Fakültesi Tiyatro kürsüsün`den hocaların nezaretin`de Ankara Halk Eğitim Merkez`inde dört yıl süren uygulamalı oyunculuk eğitimi aldı.
1981 yılında Vakko Sanat Galerisindeki karma sergiyle, sergi serüvenine başladı.Aynı yıl İstanbula yerleşip Şan tiyatrosunda Haldun Dormen`in Yönettiği müzikallerde oynamaya başladı. 1984 yılında Taksim Sanat Galerisinde ilk kişisel sergisini açtı. Sonraki yıllarda da, çeşitli kentlerde 20 kişisel sergi açtı. Karma sergilere katıldı.
Tiyatro ve Televizyonda oyunculuk çalışmalarını da sürdürdü. Beş yıl Şile Bezi Kültür Sanat Festivalinin genel sanat yönetmenliğini yaptı.Resimleri; Tema ve Türkiye Kadın Sağlığı Vakfı tarafından basıldı.Ulusal ve uluslararası sanat fuarlarına katıldı.Yurt içinde ve yurdışında çok sayıda kişi ve kuruluşlarda resimleri bulunan Gafur Uzuner, resim ve oyunculuk çalışmalarını halen istanbul`da sürdürüyor.
Onun yüzü bizim kuşak iyi tanır aslında...
Detaylı bilgi için tabii ki http://lebriz.com a tıklayın lütfen...
Güzellikleri paylaşmak adına :)