26 Şubat 2008 Salı

Çekirdek Aile !

Yukarıda gördüğünüz çekirdek aile CAN ailesi...
Onlar bir anne bir baba ve onların 3 güzel yavrusundan oluşan, çekirdek aile...
Hayatınız boyunca, böyle bir bağlılık ve birbirine tutkunluk göremeyeceğiniz, enteresan bir aile modeli !
Hani yaşlılar konuşurken hep şunu irdeler ya; '' nerde o eski aile bağları, şu devirde neeeerde''
diye. hala var ! ben bizzat gördüm, yaşadım...ve hatta o ailenin bir parçası oldum, yıllar sonra birgün...

Alttaki resimde, en solda görünen kişi, samiye annem ( kayınvalidem). Cefakar insan...:)
Babacığının elini ne kadarda sıkı tutmuş değil mi? İyi ki de sıkı tutmuş , çünki hayat merdivenlerini çıkarken insan; karşısına nelerin çıkacağını , bu dünyayı ne zaman terk edeceğini , sevdiklerinden ne zaman kopmak zorunda olduğunu bilemez ki...
Bu ailenin tüm fertlerine Allah sağlıklı uzun ömür versin ama dedem, 2001 yılı soğuk kasım ayında bu dünyadan göçen , güzel ve keskin bakışlı hoş sohbet bir ihtiyardı..aile fertlerinin tabiri ile ben malesef onun son demlerine rast gelmişim.
onun yanında annanemiz , ortada dayım ve yanında da en büyükleri teyzemiz...

Annanem , aile içinde hala sözlerine ve kararlarına saygı duyulan ve önemsenen , bana göre ailenin temel taşı...
Dayım; dayım için söylenecek o kadar tatlı cümleler var ki... O gerçekten insanları mutlu etmek için çaba harcayan, ailenin eğlencesi konumunda biri....
Teyzeme gelince...ailenin en büyük çocuğu , hoş sohbet , bu dünyaya güzel imzalar bırakacak , en önemlisi de eğitimcilik ruhunu asla kaybetmeyen ve gözlerini dedemden almış ...

Ben bu aileye 1997 temmuzunda dahil oldum. İyiki de oldum.. Her Çanakkale gezisi bana ayrı bir tad veriyor. Ayrıca bana çok da büyük öğretiler sunuyor...Onları seviyorum:)

18 Şubat 2008 Pazartesi

Sabah kahvaltısında boyoz , tulum peyniri , yumurta ve çay keyfi....İzmir tatilinde yaşanan ilk günün sabahı bu kadar lezzetli olabilirdi heralde!
Günler , haftalar , aylar ve yıllar ne kadar da çabuk geçiveriyor...
Zaman mı daralıyor , ben mi yaşlanıyorum diye düşünürken , imdadıma koşuveren bu nefis kahvaltıyı İzmir' liler çok iyi bilirler.
Tabii gün sadece kahvaltı ile sınırlı kalmadı. O kadar özlemiştim ki; dışarıda bir yerlerde , sıcak mekanlerda , kimsenin etrafı ile ilgilenmediği , kalabalıklar içinde sadece sevdiklerinle kalabildiğin özel yerleri...
Bu yüzden akşamı balık keyfi ile şenlendirmek adına , kendimizi atıverdik balık restoranlardan birine...

Nefis kalamar ziyafetinin ardından gelen dil balığı filetolarımızı ( sıcağı sıcağına , o kadar özlediğimiz her lokmayı sindire sindire yutarken ) afiyetle yedik.


İzmir macerası yeni başladı , daha bizi neler bekliyo diyerek başlayan muhabbetler , eskileri anarak ve annemle babamın gençlik yıllarına döndükleri zamanı yaşayarak ve muessese ikramı kahvelerimizi yudumlarken akşam bitti ... deniz kokusunu içime çekerek evin yolunu tutmak:)
Evet izmir macerası yeni başlıyor...